Gazeteyi elime aldığımda senin resmin ile karşılaştım Hacer. Henüz daha 4 yaşında idin. Anneni Suriye'de bir bomba sonucu kaybetmiştin.Baban ve ağabeylerin ile birlikte,savaştan kaçmak için ülkeni terk etmiş ancak Yunanistan'a geçmeye çalışırken Türkiye'de yakalanmıştın. O kadar yorgundu ki küçücük bedenin, limanda güvenlik alanında beklerken babana sımsıkı sarılarak uykuya dalmıştın.
Çocukluğunu savaşın tam ortasında geçiriyordun. Evin,okulun,parkın,salıncağın ve en önemlisi ailen ve hayatın yıkıktı.
Senin dünyanda şeker,renkli boya,şarkılar,masallar,oyuncaklar yoktu.
Senin dünyanda,sevgi ile dolu olması gereken yüreğinde,
Korku vardı.Acı vardı.Feryat vardı.
Senin dünyanda ÖLÜM vardı.
Ben iftarımı açmak için top atışını beklerken,sen bu seslerden kaçıyordun. Senin babana sımsıkı sarılmış resmine bakarken düşündüm , kim bilir bir daha ne zaman elin kalem tutup, masmavi gökyüzünün ve el ele tutuşup koşturan kardeşlerinin resmini yapacaktın.Kim bilir ne zaman başını her çevirdiğinde gördüğün tankların, tüfeklerin, kırmızının, feryadın yerini , mis gibi kokan yeşillikler içinde kuş cıvıltıları ile süslü bir köy alacaktı.
İçimi dağladın be Hacer.
Bir kez daha bu vesile ile haykırdım ki;
Amaç ne olursa olsun tüm savaşlara lanet olsun.
ALLAH bu foto karelerindeki durumları , körpecik bedenlere yaşatanlara lanet etsin.
Sevgili dostlarım. Yüreğiniz kaldırmasa da,gözlerinizi kaçırıp başınızı çevirseniz de,ne yazık ki onlar bunu her gün yaşıyor.